Blogger olarak havalardan dem vurup yazıma başlamak istemem ama haftasonu o rüzgar neydi biri bir açıklama yapsın :)) Beni takip edenler az çok fark etmiştir gezip görmeyi çok severim yerimde de pek durabildiğim söylenmez :) Ama bu ara belki daha önce bahsetmişimdir bir yandan okul yolları bir yandan iş derken duruldum bir yerlere gidemez oldum. Tam bu ara imdadıma arkadaşım yetişti kalk gidelim bir yere gidelim neresi olursa gidelim diyerek sabahın köründe beni Edirne yollarına düşürdü :)
Genelde planları ben yaparım ama bu sefer top ondaydı :) O da işin temiz kısmına kendini bırakarak bir tur şirketi bulup bizi ekstra plan yapma zahmetinden kurtardı. Turla gezmenin en güzel yanı sanırım nereye gitsem nasıl gitsem dertlerinden insanı çekip kurtarıyor. Zaten hepi topu bir gün geziyorsun ondada planlarla boğuşmamak bence fena değil. Gerçi Edirne baya küçük bir yer olduğu için bu kadar plan yapma durumu da olmazmış orası ayrı :))
Sabahın ilk ışıkları ile diyorum çünkü otobüs Kadıköy'den 6:30 gibi bir saatte bizi aldı. Pazar sabahı 5'de kalkınca pişman olmadım desem sanırım kimse inanmaz. Zor yani kendimizi kandırmayalım hele ki bahsettiğimiz bu erken saatler kışsa olmuyor. Dünyanın en güzel yerine gidicez kalk deseler siz gidin ben bir saat sonra gelirim diyebilirim :))) Hal böyle olunca yanımda birinin olması iyi oldu sürükledi götürdü beni :))
Edirne bilindiği üzere Osmanlı'nın başkenti koca bir tarih gelmiş geçmiş yaşamış sokaklarda. Tarih kokan sokaklarda gezmek gibisi yok derim hep. Bizim gezimizde ilk durağımız Karaağaç'dı. Burası Edirne'nin sınırlarından her yerde Yunanistan'a şu kadar km yazıları mevcut. Arkadaşımı zor tuttum bıraksam sınırı geçip gidicek :)) Yukarıda ki bina şimdilerde Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi için restorasyon çalışmaları yapılıyor. Sanırım burada okuyan öğrenciler çok şanslı :) Bu binanın olduğu yer Gar olarak planlanmış. Sirkeci garı örnek alınarak tasarlanan bu bina kısa bir süre için Edirne ve İstanbul arasında kullanılmış. Sonrasında ise bina bana göre kaderine bırakılmış denebilir.
Kurtuluş savaşı sonrasında Karaağaç sınırlarımız dışında kalınca burada gar seferleri durdurulmuş. Lozan antlaşması ile tekrar sınırlarımıza katılınca yeniden çalışılmaya başlanmış. Bir süre sonra bina TCDD'den Meb'e geçmiş Lise vs. olarak kullanılmış. Aralarda boş kalmış elden ele elden ele her binamız gibi yok olmaktan YÖK'ün kullanmasıyla şimdilik kurtulmuş gibi ama ilerisinde ne olur bilinmez. Bahçesinde Lozan anıtı var. Fotoğrafta gördüğünüz anıtın açılışı Süleyman Demirel tarafından yapılmış. Üç büyük sütündan oluşuyor. Bu sütünlar Anadolu, Trakya ve Karaağaç'ı temsil ediyor.
Bir sonraki durağımız II.Beyazıd Külliyesi oldu. 1484 yılında inşaatı başlayıp 4 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış. Külliye Tıp Medresesi, Medrese ve şifahane bölümlerinden oluşmakta ve aynı zamanda öğrencilerin hem öğrenim gördüğü alanlar hemde konakladıkları odalar mevcut. Avlusu, ilaçların yapıldığı hastaların tedavi edildiği koca bir alan. O dönem için bu kadar ileride olmak bunu görmek çok hoşuma gitti diyebilirim. 2006 yılında da en iyi sağlık müzesi seçilmiş.
O dönemde ruh sağlığının tedavisi için hastalar müzik ile yada kendilerine uğraşlar verilerek tedavi edilirmiş. Her odası ayrı bir tarih diyebilirim.
Bu güzel şifahane'den sonra ki duraklarda Mimar Sinan'ın ustalık eseri Selimiye Camisi var. Gerçekten çok güzel bir cami Sultanahmet'den daha görkemli deseler de benim kalbim Sultanahmet'den yana :) Selimiye camisine yakın Eski Cami ve Üç Şerefeli cami var. Hepsi birbirinden görkemli.
İstanbul'a bu kadar yakın tarihimizin önemli bir yerinde duran Edirne'yi gidip görmek gerekir. Rüzgarından mı havasından mı bilemem bana biraz kasvetli geldi ama Osmanlı görkemi her yerde diyebilirim :)) Eee Osmanlı'nın ağırlığı da var yok sayamayız tabi ki :))
Ben çok iştahıma düşkün biri olmadığım için sona kaldı ama zaten bilen bilir Edirneye gidip ciğer yemeden o nefis bademli kurabiyelerinden yemeden gelmeyin :))
Sizde havalar çok soğumadan bir Osmanlı havası solusam derseniz Edirne'yi gezi listenize ekleyin derim :))
Keyifli Geziler herkese :)))
Instagram hesabım : lifeofnill
İstanbul'a bu kadar yakın tarihimizin önemli bir yerinde duran Edirne'yi gidip görmek gerekir. Rüzgarından mı havasından mı bilemem bana biraz kasvetli geldi ama Osmanlı görkemi her yerde diyebilirim :)) Eee Osmanlı'nın ağırlığı da var yok sayamayız tabi ki :))
Ben çok iştahıma düşkün biri olmadığım için sona kaldı ama zaten bilen bilir Edirneye gidip ciğer yemeden o nefis bademli kurabiyelerinden yemeden gelmeyin :))
Sizde havalar çok soğumadan bir Osmanlı havası solusam derseniz Edirne'yi gezi listenize ekleyin derim :))
Keyifli Geziler herkese :)))
Instagram hesabım : lifeofnill
Facebook sayfamız 'Blogger Kulübü'nde yazınızı paylaştım... Sevgiler...
YanıtlaSilÇok güzelmiş cidden tarih kokuyor, bana da sponsor olun beni de gezdirin :)))
YanıtlaSilne güzelmiş yaaaa ben de bi deneyim :)
YanıtlaSil3 yıl önce Edirne'ye gitme şansım doğmuştu, gidememiş ve çok üzülmüştüm. Bir daha da fırsat çıkmadı... Karaağaç yine merak ettiğim yerlerdendi. Bir de meşhur süpürgecileri varmış oraların... Kısmet, inşallah gidebilirim. Güzel paylaşımın için teşekkürler :)
YanıtlaSil